İsrâiliyât ve Kitab-ı Mukaddes'e Göre Hz. Âdem

 

İsrâiliyât ve  Kitab-ı Mukaddes'e Göre Hz. Âdem 

Müslümanların kültürüne etki eden Hz. Âdem ve onunla ilgili olarak yaratılış, zelle, cennetten çıkarılma kıssası halka mal olduğu şekliyle maalesef büyük çapta Tevrat ve İsrailiyât kaynaklıdır. Kısâs-ı Enbiyâ gibi bazı kitaplarda da bu İsrâiliyât, İslâmî rivayetler gibi takdim edilebilmiştir.  

Kur'an, Âdem kıssasının şekil yönü ve ibret için lüzumlu olmayan teferruatı üzerinde durmamış; aksine onun, insanlık tarihi ve insan varlığı bakımından dikkate değer noktalarını belirtmiştir.  

Nice insanımızın, Kur'an'ın daha çok ders ve ibret almamız için anlattığı doğruları bilmediği ve öğrenmek istemediği  halde, efsane ve masal karışımına biraz da yahudilerin uydurmalarını ilâve ederek dinî kıssa diye öğrenip başkalarına aktarması cidden gülünmekten öte ağlanacak halimizi yansıtmaktadır. Faydalı ilim sınıfına girmeyen, kulluğumuz ve imtihanımız ile hiçbir çıkarımı olmayan, mesaj içermeyen, Kur'an'ın gereksiz görüp anlatmadığı konulara halkımız merak duyabiliyor ve bu meraklarını uydurmalarla  tatmin  ediyorlarsa,  bilen  insanlara çok büyük görev düşüyor demektir. İnsanları, masal ve efsane yığını, İsrâiliyâttan nice katmalarla dejenere edilmiş, aslındaki nice hakikatlerin de yok sayıldığı bir din, dünyada da ahirette de kurtaramaz.   

İsrâiliyât dediğimiz daha çok yahudi kaynaklarına ve hıristiyanların da kabullerine göre, kır hayvanlarının en hilekârı olan yılan, Aden'deki bahçede yaşamakta olan Havva'ya yaklaşmış, "Allah bilir ki ondan yediğiniz gün, gözleriniz açılacak, iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız" diyerek onu yasak ağacın meyvesinden yemeye ikna etmiş, daha sonra Havva, yasak meyveden Âdem'e de yedirmiştir (Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 1-6). Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde yılandan söz edilmez. Bazı İslâm tarihi kitaplarında geçen bu yılan unsuru tamamen İslâm dışı kaynaklara dayanmaktadır.  

Yine bugünkü Kitab-ı Mukaddes'e göre yasağı çiğnemelerinin sonucu olarak ikisinin de gözleri açılır, çıplaklıklarının farkına varırlar ve incir yapraklarından kendilerine örtü yaparlar (K. Mukaddes, Tekvin 7). Kur'ân-ı Kerim'e göre de yasağı çiğnemenin hemen ardından utanılacak yerleri kendilerine görünmüş ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerine örtmeye başlamışlardır (bkz. 7/A'râf, 22; 20/Tâhâ, 121). Bundan sonra,   müslüman halk arasında da yer etmiş Kur'an'a ters yorumlar daha önemlidir: Elimizdeki Tevrat'a göre esas suçlu kadındır, yani şeytan Havva'yı kandırmıştır; o da Âdem'i. Bundan yola çıkılarak kadınların kötülüğü ve şeytana meyli vurgulanır. Bu yüzden tüm kadınlar Allah tarafından cezayı hak eder. Eldeki Tevrat'a göre kadın için asıl ceza gebelik sıkıntıları, çocuk doğurma sancıları ve erkeğin hâkimiyetinde olmak şeklindedir. Erkek için de kadının sözünü dinleyip suç işlediğinden cezalar vardır: Geçim temini için toprakla uğraşmak, toprağa dönünceye kadar alın teriyle yiyeceğini sağlamak ve sıkıntılı bir hayat geçirme ceza olarak erkeğe yazılmıştır (K. Mukaddes, Tekvin 16-19) Kur'an'a göre ilk suçlu, esas suçlu olarak Havva validemiz gözükmez. Şeytan her ikisini kandırmış, her ikisi aynı suçu işlemişler, sonra beraber tevbe etmişler ve affedilmişlerdir. Âdem ve eşi, içinde bulundukları cennetten, belirli bir müddet yaşamaları için yeryüzüne indirilmişlerdir. (bkz. 2/Bakara, 36, 38; 7/A'râf, 24, 20/Tâhâ, 123) Zaten insan, yeryüzü için yaratılmıştır; arzda kendileri için apaçık düşman olan şeytanı ve aldatıcılığını tanıtmak için cennetteki olay yaşanmıştır.  

Hıristiyanlar Âdem'in yasak ağaca yaklaşmakla büyük bir günah işlediğine, Allah'ın gazabına uğradığına, onun bu günahının kıyamete kadar her yeni doğan çocuğa geçtiğine, dolayısıyla onların da günahkâr olarak doğduklarına, ancak vaftiz edilmek suretiyle cehennemlik olmaktan kurtulabileceklerine inanırlar. Bu aslî günah inancı, hıristiyan kültür ve felsefesinin ana fikridir. Hıristiyanlıkta insan, kötülüğün içinde rehbersiz bırakılmış, günahı ile baş başa kalmıştır. Hıristiyanlıkta insan, dünyaya artılarla (fıtrat üzere ve en şerefli varlık olarak) değil; eksilerle başlamaktadır, daha doğuştan günahkârdır. Dünyaya gözlerini açar açmaz sırtında, utanıp ezilmesine sebep olan bir kambur bulunmaktadır. Bundan daha kötüsü, bu kambur bazı insanların aracılığı olmadan insanın sırtından düşmemekte, Allah'a kendi başına tevbe ederek temizlenememektedir. Bu demektir ki, insan hiçbir zaman kendi imkânlarını kendisi kullanabilen hür bir benlik olamayacaktır. Bu kapı ona ezelden kapatılmıştır. Batı insanının dine açtığı savaş sebepleri arasında birinci sırayı, insan yaratılışına ters düşen ve insanı sahip bulunduğu soyluluğundan mahrum bırakan bu anlayış gelmektedir.

İslâm'a göre ise Allah yol gösterici, bağışlayıcı ve yardım edicidir. Zaten Âdem de cennetten çıkarıldıktan sonra birtakım kelimeler almış ve tevbesi kabul edilmiştir (bkz. 2/Bakara, 37) İslâm'a göre suç ve ceza ferdî/kişiseldir; kimse kimsenin günahından sorumlu değildir (bkz. 6/En'âm, 164). Kur'an'da, hıristiyan itikadının aksine, Âdem'in hatasının ve cezasının ferdîliği/kişiselliği, Allah'ın insanlara yönelttiği şu hitapla da belirtilmiştir: "Yalnız size benden bir hidâyet geldiği zaman, kimler benim hidâyetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir; inkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar ise ateş ehlidir, orada ebedî kalacaklardır." (2/Bakara, 38-39; 20/Tâhâ, 123)

İslâm âlimleri Âdem'in yasak ağaçtan uzak durması yönündeki ilâhî emre uymamasının Allah'a bir isyan ve büyük günah sayılıp sayılmayacağı konusunu tartışmışlardır. Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğu, bunun bir günah olduğunu, yani Adem ile Havva'nın yasağı çiğnemek suretiyle emre karşı geldiklerini ve bu yüzden âsi olduklarını kabul etmişlerdir. Ancak bazı âlimler, "Andolsun ki biz daha önce Âdem'e emir vermiştik; ancak o unuttu ve biz onu azimli bulmadık." (20/Tâhâ, 115) mealindeki ifadeyi göz önüne alarak, Adem'in yasaklanmış ağaca günah işleme azmi olmaksızın dalgınlıkla yaklaştığını belirtmişlerdir.

Nitekim Tefsir-i Kebir'de Fahreddin Razi'nin aktarmasıyla Hasan-ı Basrî, "Vallahi, o unuttuğu için âsi oldu" demiştir. Ayrıca İslâm âlimlerinin kanaatine göre bu olay, Adem cennette iken, yani peygamber olmadan önce cereyan etmiştir. O zaman ne ümmet, ne de cemaat vardı. Adem'in kasıtsız olarak işlediği bu hata, tevbe etmesi üzerine Allah tarafından bağışlanmış, yeryüzüne indikten bir müddet sonra da kendisine peygamberlik verilmiş, böylelikle o ilk insan, ilk baba ve ilk peygamber olmuştur. Aslında Hz. Adem ve eşinin şeytanın iğvâsına kapılmaları, pişmanlık duymaları gibi hâdiseler, onların soyunun dünya hayatına ait macerasının bir özeti gibidir. Bu ilk günah ve daha sonraki gelişmelerin, yeryüzünde insanlar da haramlara yaklaştıktan sonra ataları Adem gibi tevbe ederlerse tevbelerinin kabul edileceğini, günah karşısında insan için bir tevbe ve af müessesesinin daima işleyeceğini, insanın böylelikle kemale ereceğini gösterdiği düşünülebilir. (1) 

İsrâiliyât ve  Kitab-ı Mukaddes'e Göre Hz. Âdem

Müslümanların kültürüne etki eden Hz. Âdem ve onunla ilgili olarak yaratılış, zelle, cennetten çıkarılma kıssası halka mal olduğu şekliyle maalesef büyük çapta Tevrat ve İsrailiyât kaynaklıdır. Kısâs-ı Enbiyâ gibi bazı kitaplarda da bu İsrâiliyât, İslâmî rivayetler gibi takdim edilebilmiştir.  

Kur'an, Âdem kıssasının şekil yönü ve ibret için lüzumlu olmayan teferruatı üzerinde durmamış; aksine onun, insanlık tarihi ve insan varlığı bakımından dikkate değer noktalarını belirtmiştir.  

Nice insanımızın, Kur'an'ın daha çok ders ve ibret almamız için anlattığı doğruları bilmediği ve öğrenmek istemediği  halde, efsane ve masal karışımına biraz da yahudilerin uydurmalarını ilâve ederek dinî kıssa diye öğrenip başkalarına aktarması cidden gülünmekten öte ağlanacak halimizi yansıtmaktadır. Faydalı ilim sınıfına girmeyen, kulluğumuz ve imtihanımız ile hiçbir çıkarımı olmayan, mesaj içermeyen, Kur'an'ın gereksiz görüp anlatmadığı konulara halkımız merak duyabiliyor ve bu meraklarını uydurmalarla  tatmin  ediyorlarsa,  bilen  insanlara çok büyük görev düşüyor demektir. İnsanları, masal ve efsane yığını, İsrâiliyâttan nice katmalarla dejenere edilmiş, aslındaki nice hakikatlerin de yok sayıldığı bir din, dünyada da ahirette de kurtaramaz.   

İsrâiliyât dediğimiz daha çok yahudi kaynaklarına ve hıristiyanların da kabullerine göre, kır hayvanlarının en hilekârı olan yılan, Aden'deki bahçede yaşamakta olan Havva'ya yaklaşmış, "Allah bilir ki ondan yediğiniz gün, gözleriniz açılacak, iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız" diyerek onu yasak ağacın meyvesinden yemeye ikna etmiş, daha sonra Havva, yasak meyveden Âdem'e de yedirmiştir (Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 1-6). Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde yılandan söz edilmez. Bazı İslâm tarihi kitaplarında geçen bu yılan unsuru tamamen İslâm dışı kaynaklara dayanmaktadır.  

Yine bugünkü Kitab-ı Mukaddes'e göre yasağı çiğnemelerinin sonucu olarak ikisinin de gözleri açılır, çıplaklıklarının farkına varırlar ve incir yapraklarından kendilerine örtü yaparlar (K. Mukaddes, Tekvin 7). Kur'ân-ı Kerim'e göre de yasağı çiğnemenin hemen ardından utanılacak yerleri kendilerine görünmüş ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerine örtmeye başlamışlardır (bkz. 7/A'râf, 22; 20/Tâhâ, 121). Bundan sonra,   müslüman halk arasında da yer etmiş Kur'an'a ters yorumlar daha önemlidir: Elimizdeki Tevrat'a göre esas suçlu kadındır, yani şeytan Havva'yı kandırmıştır; o da Âdem'i. Bundan yola çıkılarak kadınların kötülüğü ve şeytana meyli vurgulanır. Bu yüzden tüm kadınlar Allah tarafından cezayı hak eder. Eldeki Tevrat'a göre kadın için asıl ceza gebelik sıkıntıları, çocuk doğurma sancıları ve erkeğin hâkimiyetinde olmak şeklindedir. Erkek için de kadının sözünü dinleyip suç işlediğinden cezalar vardır: Geçim temini için toprakla uğraşmak, toprağa dönünceye kadar alın teriyle yiyeceğini sağlamak ve sıkıntılı bir hayat geçirme ceza olarak erkeğe yazılmıştır (K. Mukaddes, Tekvin 16-19) Kur'an'a göre ilk suçlu, esas suçlu olarak Havva validemiz gözükmez. Şeytan her ikisini kandırmış, her ikisi aynı suçu işlemişler, sonra beraber tevbe etmişler ve affedilmişlerdir. Âdem ve eşi, içinde bulundukları cennetten, belirli bir müddet yaşamaları için yeryüzüne indirilmişlerdir. (bkz. 2/Bakara, 36, 38; 7/A'râf, 24, 20/Tâhâ, 123) Zaten insan, yeryüzü için yaratılmıştır; arzda kendileri için apaçık düşman olan şeytanı ve aldatıcılığını tanıtmak için cennetteki olay yaşanmıştır.  

Hıristiyanlar Âdem'in yasak ağaca yaklaşmakla büyük bir günah işlediğine, Allah'ın gazabına uğradığına, onun bu günahının kıyamete kadar her yeni doğan çocuğa geçtiğine, dolayısıyla onların da günahkâr olarak doğduklarına, ancak vaftiz edilmek suretiyle cehennemlik olmaktan kurtulabileceklerine inanırlar. Bu aslî günah inancı, hıristiyan kültür ve felsefesinin ana fikridir. Hıristiyanlıkta insan, kötülüğün içinde rehbersiz bırakılmış, günahı ile baş başa kalmıştır. Hıristiyanlıkta insan, dünyaya artılarla (fıtrat üzere ve en şerefli varlık olarak) değil; eksilerle başlamaktadır, daha doğuştan günahkârdır. Dünyaya gözlerini açar açmaz sırtında, utanıp ezilmesine sebep olan bir kambur bulunmaktadır. Bundan daha kötüsü, bu kambur bazı insanların aracılığı olmadan insanın sırtından düşmemekte, Allah'a kendi başına tevbe ederek temizlenememektedir. Bu demektir ki, insan hiçbir zaman kendi imkânlarını kendisi kullanabilen hür bir benlik olamayacaktır. Bu kapı ona ezelden kapatılmıştır. Batı insanının dine açtığı savaş sebepleri arasında birinci sırayı, insan yaratılışına ters düşen ve insanı sahip bulunduğu soyluluğundan mahrum bırakan bu anlayış gelmektedir.

İslâm'a göre ise Allah yol gösterici, bağışlayıcı ve yardım edicidir. Zaten Âdem de cennetten çıkarıldıktan sonra birtakım kelimeler almış ve tevbesi kabul edilmiştir (bkz. 2/Bakara, 37) İslâm'a göre suç ve ceza ferdî/kişiseldir; kimse kimsenin günahından sorumlu değildir (bkz. 6/En'âm, 164). Kur'an'da, hıristiyan itikadının aksine, Âdem'in hatasının ve cezasının ferdîliği/kişiselliği, Allah'ın insanlara yönelttiği şu hitapla da belirtilmiştir: "Yalnız size benden bir hidâyet geldiği zaman, kimler benim hidâyetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir; inkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar ise ateş ehlidir, orada ebedî kalacaklardır." (2/Bakara, 38-39; 20/Tâhâ, 123)

İslâm âlimleri Âdem'in yasak ağaçtan uzak durması yönündeki ilâhî emre uymamasının Allah'a bir isyan ve büyük günah sayılıp sayılmayacağı konusunu tartışmışlardır. Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğu, bunun bir günah olduğunu, yani Adem ile Havva'nın yasağı çiğnemek suretiyle emre karşı geldiklerini ve bu yüzden âsi olduklarını kabul etmişlerdir. Ancak bazı âlimler, "Andolsun ki biz daha önce Âdem'e emir vermiştik; ancak o unuttu ve biz onu azimli bulmadık." (20/Tâhâ, 115) mealindeki ifadeyi göz önüne alarak, Adem'in yasaklanmış ağaca günah işleme azmi olmaksızın dalgınlıkla yaklaştığını belirtmişlerdir.

Nitekim Tefsir-i Kebir'de Fahreddin Razi'nin aktarmasıyla Hasan-ı Basrî, "Vallahi, o unuttuğu için âsi oldu" demiştir. Ayrıca İslâm âlimlerinin kanaatine göre bu olay, Adem cennette iken, yani peygamber olmadan önce cereyan etmiştir. O zaman ne ümmet, ne de cemaat vardı. Adem'in kasıtsız olarak işlediği bu hata, tevbe etmesi üzerine Allah tarafından bağışlanmış, yeryüzüne indikten bir müddet sonra da kendisine peygamberlik verilmiş, böylelikle o ilk insan, ilk baba ve ilk peygamber olmuştur. Aslında Hz. Adem ve eşinin şeytanın iğvâsına kapılmaları, pişmanlık duymaları gibi hâdiseler, onların soyunun dünya hayatına ait macerasının bir özeti gibidir. Bu ilk günah ve daha sonraki gelişmelerin, yeryüzünde insanlar da haramlara yaklaştıktan sonra ataları Adem gibi tevbe ederlerse tevbelerinin kabul edileceğini, günah karşısında insan için bir tevbe ve af müessesesinin daima işleyeceğini, insanın böylelikle kemale ereceğini gösterdiği düşünülebilir. (1) 

 
Hazırlayan ByBRiNDaR
 
Daha hiç link yok!

Senin linkin burada olsun mu?
O zaman buraya kaydını yaptır:
=> Kayda git
 
 
 
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!

FREE service provided byBRiNDaR
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol